kör koşu

 


nihayet unuttum. adımı, bedenimi, bulunduğum yeri, ayaklarımın baskı uyguladığı zemini ve beynimde uçuşan his zerrelerini.

ayaklarımda bir karıncalanma hissediyorum. ben, ben değilken benden çıkan bir ruhu seziyorum. süzülerek terk ediyoruz bize elem veren bu cismi. hayali. rüyaların bir başlangıcı olmalı ya bu pek rüyaya benzemiyor. bilincim olabildiğine açık. duyular ve imgeler hızla yerle bir oluyor. ama hissediyorum. o kalıyor. 

ölmek istiyorum. özgürleşmek, dokunmaktan ve hissetmekten duyduğum yılgınlık, kendini müthiş bir salınmaya bırakıyor. süzülüyorum. sonsuz bir rahmin içinde, gelişmeden büyüyorum. organizma beni taşıyor, organizma bariz bir şekilde benden oluşuyor. ben onu var ediyorum. o beni koruyor. işte şimdi yaratılmanın verdiği o benzersiz hazza ulaştım. unuttum. unutmayı bile. 

bir noktada artık erişen, erginleşen bir cisim değilim artık. ben cisim bile değilim. öldüm. ya da hiç var olmamış olmalıyım. elbette böyle olmalı. “çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir.” bana bundan olmadığına göre muhakkak hiç doğmamış olmalıyım. bu rahmin içinde doğmadan, hiç var olmadan, var olmayan bu yerde, sonsuza kadar yaşıyor olmalıyım. 

meditasyon yapmanın bende bıraktığı olumlu-olumsuz etkileri paylaşmak niyetinde değildim. hayatıma değer katan ve hayatlarında bir değeri yaşatmak istediğim insanlara deneyimlerimden bahsetmeyi seviyorum. ancak kimsenin benzer bir haliyete girmesini beklemiyorum. bunu, bambaşka bir meseleye evirip konuyu nedenselliğe ve var olma hususuna getiriyorum.

zaman zaman veya sık sık dua ediyoruz. dua etmeye yüz arıyoruz. bazen de onu tamamen terk ediyoruz. ama bir şekilde yaratıcıyla irtibatı koparmıyoruz. haliyle, istesem de bu mümkün değil. bu maddenin içinde, bu madde aleminde onunla irtibatta kalmak -elbette bizim idrak kabiliyetimizle- zor olabiliyor. meditasyonun bu mesele çerçevesinde riskleri var. uygun bulmayan zihniyeti anlayışla karşılıyorum. başlarda yalnızca rahatlamak ve biraz dinlenmek hatta eğlenmek için meditasyona başlamış olabilirsiniz. zihni susturmanın birçok yolunu denemiş biri olarak meditasyonun bu konuda  eşit oranda yararlı ve yararsız olduğunu söyleyebilirim. ben de yaşattığı hissi mucizevi bir şeymiş gibi aktarmaya da çalışmıyorum ancak bu var olmama meselesi gün yüzüne çıktığında, çoğunluğun memnuniyet duyacağından eminim. çünkü ben ne isem siz de osunuz. siz ne iseniz ben de oyum. 

var olmayan yer adlı melodiyi dinlemeye başladım. hiçbir beklentiye girmeden yalnızca dinledim. bir noktada karşılandığım hissine kapıldım. kapıda beklediğimin farkına bile varamadan içeri alındım. buna ne denirse, ne şekilde yorumlanırsa katılıyor olacağım. sonrası çıplaklık, kör koşu, arz, aciz, ikilemli ve geri dönüşsüz bir iletim. söz kısa kesilmeli ise, tam bir teslimiyet. boşluğun her yüze temellük edişi. bir gitar tınısının bana bunu yapma yetkisi var mı, ne çeşit bir vasıta görevi gördü inanın bilmiyorum. işte bu vaziyette sonsuza kadar ağladım. geçmiş zamanda yaşanmış gibi anlattığım bu deneyim asla son bulmadı, bulmuyor. sonsuz kez ağladım. işin bu noktasında dilim de çözüldü: 

ölmek istiyorum,  özgürleşmek istiyorum!

dua etmek en son aklıma gelecek şey olmalıydı ancak aklımı alıverdi. kabul olacağını bildiğim o duayı tekrarladım:

ölmek istiyorum,  özgürleşmek istiyorum!

 metnin başı, sonuydu aynı zamanda.

nihayet unuttum. adımı, bedenimi, bulunduğum yeri, ayaklarımın baskı uyguladığı zemini ve beynimde uçuşan his zerrelerini.

ayaklarımda bir karıncalanma hissediyorum. ben, ben değilken benden çıkan bir ruhu seziyorum. süzülerek terk ediyoruz bize elem veren bu cismi. hayali. rüyaların bir başlangıcı olmalı ya bu pek rüyaya benzemiyor. bilincim olabildiğine açık. duyular ve imgeler hızla yerle bir oluyor. ama hissediyorum. o kalıyor. 

ölmek istiyorum. özgürleşmek, dokunmaktan ve hissetmekten duyduğum yılgınlık, kendini müthiş bir salınmaya bırakıyor. süzülüyorum. sonsuz bir rahmin içinde, gelişmeden büyüyorum. organizma beni taşıyor, organizma bariz bir şekilde benden oluşuyor. ben onu var ediyorum. o beni koruyor. işte şimdi yaratılmanın verdiği o benzersiz hazza ulaştım. unuttum. unutmayı bile. 

bir noktada artık erişen, erginleşen bir cisim değilim artık. ben cisim bile değilim. öldüm. ya da hiç var olmamış olmalıyım. elbette böyle olmalı. “çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir.” bana bundan olmadığına göre muhakkak hiç doğmamış olmalıyım. bu rahmin içinde doğmadan, hiç var olmadan, var olmayan bu yerde, sonsuza kadar yaşıyor olmalıyım. 

özgürlük ve çaresizlik insanda buluşur. 

öteki sahiller, bizim kendi içimizdedir. hareketsiz, kımıltısız bizi kendimizden dışarı fırlatan muazzam bir rüzgarla çekilip sürüklendiğimizi hissederiz. bizi kendimizden dışarı fırlatır ve aynı zamanda kendimize doğru iter.

bana ilham olduğu için octavia paz ve onun değerli kitabı yay ve lir'e teşekkür ederim. bir de tame impala'ya let it happen ile yedi dakikalık bir hazzı üreterek bunu cümlelere dökebilmeme yardım ettiği için. esenlikle kalın. 

 

 

 

 

 


Comments

Popular Posts